Bitki zekası İnsanlar genellikle kendi gibi hareket etmeyen ve iletişim kuramayan bitkileri basit canlılar olarak görür. Ama tam tersi bitkiler, insan ve hayvanlardan milyonlarca yıl önce de vardı ve evrim seviyeleri diğer canlılara göre daha gelişkin ve yeteneklerle dolu.

Bilim adamlarının engin çalışmaları sonucu bitkilerin sırları açığa çıkmaya başladı ve onların yeteneklerini öğrenmeye başladık.

Böceklerle beslenen bitkiler
Böcek kapan – Dionaea muscipula

Araştırmalar sonucu ortaya çıkan, bitkilerinde insanlar gibi 5 duyuya sahip olduğu hata bu 5 duyunun üzerine artı 15 farklı duyuya daha sahip oldukları. Her canlı çevresindeki maddeleri, canlıları ve olan olayları beyninde resimleyerek anlayabilmesi için duyu organları geliştirmiştir.

Bu insan ve hayvanlarda göz, burun, kulak, dil ve deri olarak şekillenmiştir. Yaşanılan çevreye göre bunlardan bir ya da bir kaçı daha ön plana çıkmış bazıları geride kalmıştır.

Örneğin köstebek, gözleri görmez ama inanılmaz bir koku alma yeteneği vardır ve burnu aynı zamanda gözleri olmuştur.

Bitkilerinde bu dünyayı algılayabilmek için çeşitli duyu organları vardır. Bu duyu organları sayesinde çevresini algılayabilir ve iletişim kurabilir.

 

Kendi içlerinde köklerinden en tepesindeki yaprağa kadar her türlü bilgiyi aktarabiliyor. Çevresinde kendi türünden olanlarla diğerlerini ayırabiliyor.

Tuzak kurarak avlanabiliyor. İklim geçişlerine, kuraklığa ya da aşırı yağmurlara karşı tedbir alabiliyor. Daha da ileri gidip, diğer bitkilerle ve bazı hayvanlarla ağ kurabiliyorlar.

Kendilerini korumak ve otçullardan sakınmak için, başka canlılardan yardım alabiliyorlar. Üremek için işbirliği geliştirebiliyorlar.
Bu sessiz, pasif ve savunmasız gözüken bitkilerin en küçük kök solucanından insanlara kadar, etraflarındaki herkesi yönlendirerek ve onlarla iletişime geçerek yaşamlarını organize ettiği bir yaşam döngüleri var.

Bitkilerde Beş Duyu

Bitkilerin gözleri tüm yaprak ve gövdeleridir. Işığa yönelimleri, ışığa dönmeleri ve yapraklarını hareket ettirmeleri bir nevi görmedir. Bir kutu içine bir bitkiyi koyun ve kapatın, tek bir yerinden delik açın. Bir zaman sonra bitkinin o deliği bulduğunu ve o delikten çıkarak ışığa yöneldiğini göreceksiniz. Bitkilerin burnu tüm bedenidir.

Tüm hücreleri her biri ayrı ayrı bir usta kimyagerlerdir. Dışarıdan gelen tüm kokuları analiz ederek iletişim kurabilir. Kendi türlerini tanıyabilir ve haberleşebilir.

İklim analizi yapabilir. Yaklaşan ( hayvan gibi ) tehlikeleri anlayabilir. Bitkinin tat duyusu kökleridir. Yer altındaki kendine yararlı ya da zararlı tüm elementleri algılayıp ihtiyacı olanı emilim ile bünyesine alır. Dokunma ve hissetme duyusu yine bitkinin tüm hücrelerine yazılmış bir yetenektir.

Kökün karşısına bir kaya çıksa etrafından dolaşarak yayılmaya devam eder. Ya da yapraklarını bir canlının yediğini fark etiğinde hemen kimyasal salgılar ile savunmaya geçer. Et yiyen 600 çeşit etçil bitkide kapanlarına konan böcekleri kılcal sensörleri ile algılayarak kapanarak avlarlar.

Hareketli yaprakları ile küstüm otu
Küstüm Oto – Mimosia pudica

Dokunmaya tepki veren en bilindik örnek ise Mimosia pudica yani Küstüm otudur. Yaprağına dokunduğunuzda bir anda tüm yapraklarını kapatarak küçülür.

Bir süre sonra tekrar eski haline gelir. Daha da ilginç olanı örneğin bir sopa ile dokundunuz ve sopayı o şeklide bıraktınız.

Bir süre sonra sopa hala bitkiye değmesi rağmen yapraklar açmaya eski haline gelmeye başlar. Ya da aldınız araca koydunuz ve yola çıktınız, ilk hareket ve sallantı ile yapraklar kapansa da daha sonra sallantı devam etmesine rağmen yaprakların açtığını görürsünüz.

Bu da bitkinin önce gelen tepkiyi tehlike olarak algılayıp savunmaya geçerek küstüğünü sonra analiz edip tanıdığı ve tehlike teşkil etmediğini anladığında normale dönmesidir.

Bu da bitkinin duyu organları ile tanıma özelliğinin olduğunun ispatı dır. Bitkilerin işitme duyusu da tüm vücutlarıdır. Duymak, insan ve hayvanlarda kulak zarının titreşimleri farklı frekanslarda beyne iletmesi ve beynin analiz ederek sınıflandırıp eşleştirmesi ile ne sesi olduğunu anlaması olayıdır.

Yani bir titreşimin önceden kayıtlı bir titreşim ile eşleşmesi ve anlaşılmasıdır.

Bitki Hisleri

Toprak çok iyi bir ses iletkenidir. Toprak kulağınızı dayadığınızda görmediğiniz ve duymadığınız trenin geldiğini titreşimlerden anlayabilirsiniz. Bitkilerinde köklerinde mekanohassas adı verilen kılcal kökler vardır. Bunlar farklı toprak titreşimlerini algılayarak bitkilerin neyin titreşimi yaratanı algılamasını sağlar.

Bitkilerin yaprakları da ses dalgalarını algılayacak nörotik yapılara sahiptir. Amerika da LINV ( Uluslar arası Bitki Nörobiyolojisi Lablatuarları ) in bir üzüm yetiştirme çiftliğinde yapmış olduğu bir araştırmada
5 yıl boyunca müzik dinletilen asmalarda, dinletilmeyen asmalara göre büyüme ve verimin 2 katı olduğu tespit edilmiştir. Yanı bitkiler yumuşak ve ritmik ses dalgalarına olumlu tepkiler vermektedir.

Bu da bize gösteriyor ki bitkilerle düzenli ve yumuşak bir dille konuşmak bitki gelişimi açısından olumlu bir davranıştır. Bitki aynı ses dalgalarını düzenli aldığı zaman sizi tanımakta ve tehdit olarak algılamamakta ve daha iyi büyümektedir. Tabi insan ruhu içinde bu iyi bir terapi ve güzel bir bağ kurma yöntemidir.

Diğer 15 duyu ise; Topraktaki nem ve su miktarını ölçmeleri, yerçekimi ve elektromanyetik alanları algılamalar, havadaki ya da topraktaki sayısız kimyasal maddeyi tanımaları ve ölçmeleridir.

İnsanlar tarafından üretilmiş olan zararlı kirletici elementleri zararsız hale dönüştürme yetenekleri ve özelliklede karbondioksiti oksijene çevirmeleri yaşamın en önemli döngüsüdür.

Bitkiler arası mesafe ölçme ve besin kaynaklarına olan mesafeleri algılama yetenekleri. Bulundukları coğrafyadaki iklim şartlarını öğrenmeleri ve ona göre fiziksel yapılarını değiştirmeleri. Örneğin rüzgar hızlarına göre gövdelerine kazandırdıkları esnek yapı.

Bitkilerde Savunma

Bitkiler yer değiştiremedikleri için bu kadar çok duyu geliştirmişler ve günümüze değin ayakta kalmayı başarmışlardır. Kaçamadıkları içinde savunma ve haberleşme yetenekleri çok gelişmiştir.

Canlıların bir uzvu koptuğu zaman yerine yenisini yapamazlar ( deniz yıldızı hariç ) ama tüm bitkiler kökünden sökülüp tamamen yok edilmediği sürece bir parçasından tekrar büyüyebilmektedir.

İnsan ve hayvanların besin zincirlerinin en başında geldikleri için çoğu bitki bünyelerinde ürettikleri zehirli ve asitli bileşikler sayesinde bu zincirden çıkmayı başarmış. Çıkamayanlar ise farklı yöntemler geliştirerek hayatlarını devam ettirmeyi öğrenmişlerdir.

Bitkilerin yaşaması için kazandıkları en büyük yetenek her bir hücrenin tek başına bir bitkiyi yeniden büyütebileceğidir. Örneğin akciğeri olmayan bir canlı yaşayamaz ama bir bitki yaprağından köküne kadar her noktasından bünyesine oksijen girişi sağlayabilir.

Hayvanlarla etkileşimlerine örnek verecek olursak. Bazı bitkiler bazı böcek türlerini kedilerini korumak için muhafız olarak eğitmişlerdir.

Bir bitki, bir savaşçı karınca türüne vücudundan salgıladığı bir besin maddesi ile kendine çekerek bir koruma ordusu kurmuştur. Bu karıncalar bu yiyecek kaynağını koruyarak diğer zarar verecek böcek ve larvalardan bitkiyi uzak tutmuş olurlar.
Bir tırtıl ya da bir böcek yaprağı yemeye başladığı zaman bitki hemen kimyasal silahlarını salgılayarak onun tadını beğenmeyeceği hale gelir.

Daha büyük tehditlerde etrafındaki benzer bitkilere kimyasal sinyaller göndererek kendisinde olan tehlikenin ön habercisi olur. Bu bilgiyi alan diğer bitkiler ise önceden kimyasal silahlarını hazırlamış hale gelirler.

Bir bitkiye dadanan bir parazitte karşı bitki o parazitlerle beslenen böceklere uygun koku moleküleri üreterek etrafa saçmaya başlar. Kokuyu alan böcekler ziyafete hemen üşüşeceklerdir.

Bazı bitkilerde ürettikleri kötü kokular ile hayvanların yaklaşması engellemişlerdir. Kimileri kendilerini dikenlerle kaplamış kimileri de yapraklarını yenemez sertliklere getirmiştir.

Sonuç olarak her bitki yaşadığı çevre şartları ve gelen tehditlere karşı bir savunma sistemi ve stratejisi geliştirmiş, doğal bir denge kurmuştur.

Bitkilerde çoğalma stratejileri

Bitkiler çoğalabilmek ve yayılabilmek içinde birçok strateji geliştirmişlerdir. Polen ve tohumlarını gönderip almak için yardımcılara ihtiyaç duyarlar. Rüzgar ve su doğal yardımcılarıdır ve onlara çok etki edemedikleri için olduğu kadarı ile kullanırlar. Bir diğer taşıyıcıları ise hayvanlar ve insanlardır. Onları çeşitli sistemler, yöntemler ve cazip teklifler ile kendilerine bağlamışlardır.

Tohumlarını çekirdeklerini en leziz meyvelerin içlerine saklamışlardır. Canlılar sırf bunları yiyip tohumlarını etrafa saçsınlar diye muhteşem kokularda ve lezzetlerde yemişler üretmişlerdir. Yani önce vermiş sonra sonucundan fayda beklemişlerdir. Karıncaların yerin altına tohumları taşımasından, sincapların yemişleri toprağa gömmesinden tutunda bir çok hayvanın dışkısı ile çok uzaklara taşınması gibi.

Polenlerini yayabilmek için çiçeklerinden çıkan o güzel kokulu çiçek özsuları ile arı ve böcekleri kendilerine çekerler. Üzerlerine yapışan polenleri diğer çiçeklere taşıyarak tozlaşmayı ve çeşitliliği sağlarlar.

Renklere baktığımızda sarı ve beyaz renk daha çok doğada dikkat çeker, özellikle arılar sarıyı daha çok algılar. Bunu algılamış ve fark etmiş bir çok çiçek sarı ve beyazdır mesela. Meyveler genelde kırmızıdır kuşların dikkatini kırmızı daha çok çeker.

Peki arıları ve böcekleri bu görseller ve lezzetlerle çekmek yeterli mi? Arılar her çiçekten bal alır sözünü düşünürsek o zaman taşıdığı polenler çok alakasız çiçeklere bulaşır ve sonuç olmaz. Bunu da düşünen çiçekler kendisine gelen arılara öyle bir kimyasallar veriyor ki o gün kendi türleri hariç diğer çiçeklere gittiğinde o aynı tadı alamıyor ve bu nedenle de çok tercih etmiyor.

Örneğin ıhlamur balı diyoruz. Ağırlık ıhlamur poleni ile dolu olduğu için.
Bitkilerdeki bu üreme ve yayılma içgüdüsü nedeni ile hayvanları kendilerine çekme yarışı güzel bir rekabete dönüşmüş. Bitkiler en güzel kokulu, en güzel renklerde ve ihtişamda çiçekler açmaya ve nektarlar vermeye başlamış. Meyveler hem çoğalmalarına yardım ederken hem de hayvanların sadece meyveler ile beslenerek bitkilere ve ağaçlara zarar vermemesine sebep olmuş.

Sonuç

Hayatımızın temel taşı, besin zincirimizin temelini oluşturan, ilaçlarımızın %95 hammadde kaynı, bize oksijen sağlayan ve kötü gazları absorbe edip temizleyen, iklimleri ılımanlaştıran, barınmamızdan ısınmamıza ve bilim adamlarına bir çok şeyi ile ilham kaynağı olan, yeşili ile bizi mutlu eden bu canlıların hala zeki olmadıklarını mı düşünüyorsunuz? Bence dünyayı onlar yönetiyor bizler tüketiyoruz.
Bize bu kadar faydası olan ve bizden sadece biraz Karbondioksit alan bu canlı türüne saygı duymamız ve onların var olmaları için elimizden geleni yapmalıyız.

Not: Daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler için “Bitki Zekası” kitabını ( yzr.Stefano Mancuso ve Alessandra Viola ) okumalarını tavsiye ederim

Bitki Zekası Nedir? Bitkilerle Nasıl İletişim Kurulur?
Etiketlendi:     

Bir yanıt yazın